Toronto’daki ikinci günümüz kampüs turuyla başladı. Sonra vurduk kendimizi caddelere, yollar karışık değil, ikinci günde şehri kavradım sanki. Simkart değiştirmek için girdiğimiz bir AVM’de Meksika yemeği ve Çin mantısı denemesi yaptım, fazla önyargılı olmasam da yemekleri çok beğendim diyemem. Çubuklarla pilav yeme denemem de başarısızlıkla sonuçlandı (Oğuzhan bir hafta uğraşmış, çubukla pilav yemek çok kolay değil hani)
TORONTO ÜNİVERSİTESİ: Kanada’nın ilk üniversitesi, 1827’de kurulmuş. 2015 yılında, dünyanın en iyi 14. üniversitesi olarak seçilmiş. Aynı zamanda Times Higher Education‘ın yöneticilerle yaptığı 2014 işe alınabilirlik araştırmasında dünyada 13, Kanada’da 1. üniversite olmuş. (Wiki’nin dediğine göre)
İnsülin burada icat edilmiş; kök hücre araştırmaları, ilk pratik elektron mikroskobunun kullanımı falan daha bir sürü bilimsel çalışmalarıyla tanınıyor. Oğlumun dediğine göre Matematik Nobel’i burada veriliyormuş.
OĞLUMUN OKUL(LAR)I : Kampüs gezisindeki önceliklerimizden biri de oğlumun dört yılını geçirdiği fizik ve matematik bölümleri oldu.
Oğlumun matematik yan dalını okuduğu binaFizik bölümünün girişi. Girişteki panoda Kanada fizik olimpiyatlarında dereceye girenlerin bulunduğu pano beni önce şaşırttı, sonra gururlandırdı.Binanın başka bir yerinde yine oğlumun fotoğrafıyla karşılaşmak gurur verici…Bir mezuniyet hatırası çektirmeden olmazdı.Oğlumun ders izlediği sıralarda oturmak heyecan vericiydi.Başrolünü Robin Williams’ın oynadığı Can Dostum (1997) filminin bazı sahneleri burada çekilmiş.Yemekten sonra NewYork’un en işlek caddelerinin benzeri, çakma NewYork dedikleri paranın merkezinde yürüyüşe devam ediyoruz. Union Street’teki binaların yüksekliği baş döndürücü… Camları altın kaplama gökdelen de burada… Altı uçağın sığabileceği büyüklükte mutfağa sahip olduğunu duyduğum Royal Hotel de bu caddede… Mutfağı bu büyüklükte olursa gerisini tahayyül edin artık.Bugünkü programımızda şehrin karşısındaki ada var. Kampüste başladığımız uzun yürüyüş, Ontorio Gölü kıyısındaki iskeleye kadar devam ediyor. Motorla Toronto Island Park’a geçiyoruz. Adanın farklı noktalarına motor seferleri var. Bir de daha önce sözünü ettiğim 9 saniye süren feribot seferi de bu adaya düzenleniyor. Çünkü bir de havaalanı mevcut burada. Adamlar öyle bir ağ kurmuşlar ki parayı yönetenlere… Şehrin göbeğinden her yere anında uçak seferleri… Biz takılmıyoruz tabii, ne de olsa parayla işimiz yok ya da parayı yöneten değiliz.Bir saatlik kano macerasından sonra kunduz kuyruğu yiyoruz adada. Durun hemen, o da ne demeyin. Bizim tahinli pidenin çikolatalısına benzettim ben. Güzeldi doğrusu.Ada dönüşü PATH yürüyüşü… Toronto’nun yeraltı ortamına hızlı bir giriş yaptık. Toronto’nun şehir merkezinde bulunan PATH, yeraltı çarşısı. 1900’de yapımına başlanmış. Bu çarşının uzunluğu zaman içinde 30 kilometreyi bulmuş, içinde 1200’den fazla mağaza olduğu söyleniyor. Yani yer altından hiç çıkmadan neredeyse koca bir şehri gezebilirsiniz. Eee kışlar çok soğuk burada ne de olsa..Onca zenginlik, altın kaplamalı gökdelenler, yer altı çarşılarından sonra, Kampüse dönüşte şehrin öteki yüzüne düşüyor yolumuz. Çin mahallesindeyiz. Çin malları satan dükkanlar… Ucuz emek sömürüsü… Sokakta yaşayan insanlar… Evsizlerin dramı… Bu da madalyonun arka yüzü…
Elline, emeğine sağlık arkadaşım. Gidip, göremediğimiz yerlerde sayen de güzel duygular yaşadım. Oğluşununda yaşamın da hep mutlu olmasını dilerim. Sevgilerle..
Kalemine sağlık hocamm bizide gezdiriyorsun
Teşekkür ederim Emineciğim. Eğer bunu başarabilirsem ne mutlu bana.
Elline, emeğine sağlık arkadaşım. Gidip, göremediğimiz yerlerde sayen de güzel duygular yaşadım. Oğluşununda yaşamın da hep mutlu olmasını dilerim. Sevgilerle..
ASUS’umdan gönderildi.
Leylacığım, çok teşekkürler… Hepimizin evlatları için aynı dileklerle.