CEMAL SÜREYA SOKAĞI’NDA

Cemal Süreya’nın sonsuz evi Kulaksız’a gitmeden önceki son evinin bulunduğu Kadıköy’de Başak Apartmanı’nın önünde,  Cemal Süreya Sokağı’ndayım.

 

 

Elim, zilinde… Bassam zile açsa kapıyı ya da “Şapka dolusu çiçekle” beliriverse sokağın başında…

 

 

Bu sokak, Bayan En Nihayet’le yaşadığı son evinin bulunduğu sokak…Bu sokak, baştan sona Cemal Süreya, baştan sona onun şiirleri…

Kendi deyişiyle “On yedi dergi, birkaç evlilik, bir meslek, bir banka batıran”, hayatı boyunca sürekli ev değiştiren Cemal Süreya, son şiir kitabı ‘Güz Bitiği’nde değiştirdiği evlerle ilgili şu dizeleri yazar:

“Hiçbir semtte berberin olmadı,

1954-1980 yılları arasında,

26 yılda 28 ev değiştirdin;

 Leke kuşağı nasıl tanımaz seni.”

Yirmi altı yılda yirmi sekiz ev… Altı yaşına kadar Erzincan, sürgünlükte Bilecik ve emekliliğinin ilk yıllarında değiştirdiği evler de dikkate alınırsa bu sayı kırka ulaşır.

“Sürgünlük, yatılı okullar, mesleği dolayısıyla sürdürdüğü göçebe hayat, değişen eşler, evlilikler ve hayatın pratik yanıyla ilgili acemiliği” Cemal Süreya’nın sürekli bir düzen kurmasına olanak vermez.

Eski eşine yazdığı bir mektupta  “Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü “ diyen şairin annesi Gülbeyaz, beyaz tenli kadın,  oğlunun  “kar tanesi”,  anlattığı Kerem ile Aslı hikâyesi ile şairlik duygusunun temel aktörüdür. Ne yazık ki çok genç yaşta, Bilecik sürgünlüğünün ilk yıllarında göçer bu dünyadan. Şairin “küçük kalbindeki kuş ölmüştür” artık.

Gülbeyaz’ın ölümü demek, Cemal Süreya’nın yemeğine cam kırıkları katarak onu öldürmeye yeltenen üvey anneli günlere mahkûm oluşu demektir.

 Bir keresinde berberi “Abi, seferden mi geliyorsun?” sözlerine çok kızan Türk şiirinin aykırı abisinin hiçbir semtte berberi olmaz. O andan itibaren saçlarını sadece evlendiği kadınlar kesecektir artık.

İşte saçını kesen kadınlar:

İlk eşi, ilk aşkı Seniha’dır. İki evlilik arasına sıkışmıştır Üvercinka’sı. Kimse bilmez adını.  İkinci eşi Zuhal Tekkanat, oğlu Memo’nun annesidir. Sonra Güngör Demiray’la bir yıl süren bir evlilik, yeniden Zuhal (Bayan Nihayet), son eşi Birsen Sağnak’tır (Bayan En Nihayet). Ve II.Yeni’nin üç atlısının çok sevdiği Tomris Uyar’la yaşadığı bir birliktelik.

Üvercinka, Cemal Süreya’nın 58 yıllık hayatında, bir giz olarak kalır. Ne yüzünü gören olur, ne adını bilen.Onunla  vedalaşmasının ardından şu dizeler dökülür kaleminden:

Acıların adını, ağustos koymalılar

Ve o çok ünlü ÜVERCİNKA şiiri, bu güvercin kanatlı aşk acısının bize kalanıdır:

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı’nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil

“ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası…”diyen şairde aşk da bitmez, aşk acısı da ve tabii aşk acılı şiirler de…

Bir röportajında aşkı “aynı masada mektuplaşmak” olarak tanımlar. Ütopyası ise “ kendi mektubunun postacısı olan kız” dır.

Ne diyor Ülkü Tamer?

“Tanrı

Bin birinci gece şairi yarattı,

Bin ikinci gece Cemal’i,

Bin üçüncü gece şiir okudu tanrı,

Başa döndü sonra,

Kadını yeniden yarattı.”

İşte o Cemal Süreya ki, bu kadar sevmeseydi, bu kadar acı, bu kadar sürgünlük çekmeseydi bu kadar güzel olur muydu, bu kadar güzel olur muydu şiirleri?

Aziz Nesin, Cemal Süreya ve Jean Paul Sartre için “ dünyanın en küçük devletleri. İkisinde de bir devlet olabilecek kadar birikim var.” diyor. Fakat aşk olmadıktan sonra birikim neye yarar?

Fuzulî de demiyor mu “Aşk imiş her ne var âlemde. İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak.”*

İşte bu aşk adamı, şiirimizin bu aykırı abisi, imzasıyla resmini çizen şairimiz; yedi kırlangıç ömrü biçer kendine ve der ki:

“lokman şair senin hayatın

yedi kırlangıcın hayatı kadar

altısını ardı ardına yaşadın

bir kırlangıcın daha var.”

Şiirin hikâyesini de şöyle anlatır:

“Lokman şair lafı geçer orda. Benim o. Birkaç yıl önce çok karamsardım. Kendime göre bir ömür uzunluğu biçmiştim. O şiir odur.
Lokman Hekim söylencesinden çıkış yaptım. Lokman Hekim’e uzun ömür verilmiş. Ne yapacak? Bunu kendisi saptayacak. Lokman Hekim çok yaşayan bir kuşun, kartalın yaşama süresini temel almış. O çağda kartalın 80 yıl yaşadığı varsayılıyormuş. Lokman Hekim 7 kartalın hayatını art arda yaşamaya karar vermiş ve o kadar yaşamış. 7. 80 = 560 yıl. Bu hesabı gördüğüm sırada 54 yaşındaydım. Ben de kendime başka bir kuş seçtim: kırlangıç. Meğer kırlangıç dokuz yıl yaşıyormuş. 7. 9 =63. Evet, 63 yıl çıktı. İşte böyle, düşüncesizlik ettim… Buna tam razı oluyordum ki biri gelip 4 yıl daha zam yaptı. Efendim, 9,5 yıl yaşayan kırlangıçlar da varmış. Hatta, çoğu öyleymiş.”

Ne yazık ki, kendisine biçtiği yedi kırlangıç ömrünü tamamlayamaz, hesapladığı tarihten dört yıl önce ayrılır dünyamızdan giderayak yazdığı “Üstü Kalsın” şiiriyle:

“Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir.
Üstü kalsın…”

Kaç kuş ömrü biçersek biçelim yine de :       “Hayat kısa, kuşlar uçuyor”

 

 

 

 

 

 

 

 

*Dünyada her ne var ise kaynağı aşktır, ilim ise koca bir dedikodu.

 

Yorum bırakın