
Dünyanın en yaşanılası kentleri sıralamasında birinci sırada yer alan Vancouver; suyu, somonu, keyfi bol bir şehir… Çeşmelerinden tatlı su akıyor. Suyunda bir gram kireç yok. Dünyadaki tatlı su kaynaklarının üçte biri buradaymış. Sushi cennetiymiş ama ben henüz tadına bakmadım, bakar mıyım bilmem.

Ilıman havası nedeniyle Kanada’nın İzmir’i denebilir buraya. Kanada’nın İzmir’i ama Türkiye’nin değil. Öyle ki, haziran ortasındayız, sıcaklık gündüz yirmi derece civarında. Burada günler çok uzun, hava saat ondan sonra kararıyor, sabah dört gibi de aydınlanıyor. Kışın da tam tersi tabii.
Gerçekten çok düzenli ve temiz bir şehir burası. Örneğin Kitsilano’da denize dik sokaklara Dunbar, Alma, Collingwood gibi isimler; denize paralel olan sokaklara da numara verilmiş. Bu nedenle burada kaybolmak imkansız. Biz Dunbar ile Collingwood arasında kalıyoruz, deniz bir sokak ötemizde.



Trafikten bahsediyorsak otobüs şoförlerini de anmak gerek. Buranın şoförleri aslında epey ünlüymüş. Ekşi Sözlük’te yazılanlara bakılırsa çok esprili ve kibarlar. Benim gözlemlerime göre de gerçekten çok kibar ve anlayışlılar. Havalı olduklarını da yazmalıyım. Siyah eldiven, kalın çerçeveli siyah gözlük en önemli aksesuarları… Otobüse binerken mutlaka size selam veriyorlar. Hangi kapıda olursanız olun otobüsten inerken de siz onlara teşekkür ediyorsunuz. Ben “Hi! Bye!” (Hay Bay) dedim buna. İlk geldiğimiz gündü sanırım, Kitsilano Beach’e gidecektik ve biletimiz yoktu, böyle durumlarda şoföre para da verilebiliyor, oğlumda bozuk para çıkışmayınca kağıt para verdi fakat şoför kağıt para almak istemedi, ne kadar bozuk para varsa onu aldı. Ekşi Sözlük’te de var böyle bir anekdot. Özellikle gençler, “Yanımda yirmi dolarım var.” dedikleri vakit, şoför sıkıntı çıkarmıyor, anlayışlı davranıyormuş. Bir şey daha: Burada otobüs şoförleri, bilet kontrol etmek zorunda değil, otobüsün bütün kapılarından girebiliyorsunuz. Bilet atmak sizin inisiyatifinizde. Atmayabilirsiniz yani. Yalnız, yapılan kontrollerde bilet atmadığınız tespit edilirse 500 dolar cezayı kesiyorlarmış. Bu nedenle, gördüğüm herkes, bilet kullanıyordu. Otobüslerle ilgili son bir şey daha: Otobüslerin önünde bisiklet koymak için de yer var. Bisikletini götürmek isteyenler de düşünülmüş.

ALIŞVERİŞ: Burası pahalı bir şehir, özellikle yiyecek açısından. Bu nedenle gelir gelmez hem cebimize, hem de damak zevkimize uygun yerler araştırmaya başladım. Broadway Caddesi’nde bulunan Yunan marketinde bizim markalara da rastladım. Örneğin tanıdık markaların salça, bulgur, turşu gibi ürünlerine rastladığımda çok mutlu oldum. Yine aynı cadde üzerinde bulunan Çin ve İran marketleri de meyve ve sebzeyi oldukça uygun fiyatlara satıyorlardı. Oğlum irmik helvasını çok sever, ben de irmik almak istedim sonunda da buldum “semolina” irmik demekmiş, bu vesileyle öğrenmiş oldum. Bizim damak tadımıza uygun yoğurdu İran marketinde buldum. İlk işim, IGA marketten aldığım pastörize sütle yoğurt üretmek oldu, başarılı da oldum. En büyük sıkıntı et ürünlerinde. Domuz etiyle dana etini ayırt etmeyi de öğrendim. Domuz eti “pork”, dana eti “beef”. Bunun dışında, Broadway Caddesi’nde sık sık takıldığımız bir yer daha var, bir dolarcı. Burada iğneden ipliğe ne ararsan var.


DOWNTOWN
Geldiğim ilk günlerde sokaklarda zaman zaman garip bir koku hissettim. Ot kokusuymuş, marihuana çok yaygınmış. Hafta sonunda Downtown’a gittiğimizde sokaklarda Mecnun gibi dolaşan birçok insan gördük. Tim Horton’da yemek yerken içeriye giren iki adamdan biri, birkaç dakika ayakta dikildikten sonra yere yığılıverdi. Adam, kendinde değil, anlaşılmaz bir şeyler söylüyor, abisi olduğunu öğrendiğimiz adam da ona sahip çıkmaya çalışıyor ama onun da kafası dumanlı. Müşterilerin tedirgin olmaları üzerine gelen güvenlik görevlisi adamı tutup dışarıya çıkardı. Biz, dışarıya çıktığımızda adam öylece kaldırımda yatıyordu.
Açık alanlarda içki içmek yasak ama ot kullanmak serbest. Daha doğrusu göz yumuyorlarmış.
Dowtown, şehrin en hareketli ve zengin yerlerinden biri… Denizin kıyısında, çok güzel bir yer. Pahalı restoranlar, dünyaca ünlü markalar, eğlence mekanları hep burada. Gündüz on ikide başladığımız gezi, gece ona kadar sürdü. Hiç otobüse binmeden koca semti yürüyerek gezdik.





















Oğlum, parti arabası deyince ben de hangi partinin arabası diye sordum gayriihtiyari… Meğer burada partiler böyleymiş. Ama yine aynı Downtown, evsizler ve uyuşturucu müptelalarıyla da dolu. Biraz aşağıdaki Hasting ise şehirdeki serbest uyuşturucu kullanımının en yoğun görüldüğü bölgelerin başındaymış ve çok tekin değilmiş. Oraya gitmedik.

Vancouver, müstakil evler, parklar, mutlu insanlar şehri olarak bilinse de bu şehrin de bir arka yüzü var ve burada bambaşka hayatlar ve dramlar yaşanıyor. Kingsway ve Hastings gibi bölgeler şehrin yoksul kısımlarını oluşturuyor.


Downtown’da Convention Center’da Fly Over Canada beni en çok etkileyenlerden biri oldu. Bir uçak simülasyonu bu, Kanada üzerinden uçuyorsunuz; Kuzey ışıklarını, Toronto’yu, Vancouver’i, Niagara Şelalesi’ni daha birçok yeri sanki uçaktaymış gibi yukarıdan izliyorsunuz. Kişi başı 28 Kanada doları ama gördüklerimize değdi doğrusu. Bedava görmek isterseniz:
DOWTOWN’DAN…









