
2023’ün ilk dört ayı, okuduğum kitap sayısı açısından çok verimli olmadı. Hepi topu yedi kitap okumuşum. Bunun nedenleri var elbette… Ocak ayının yarısı Kanada’da geçti. Dönünce de yol yorgunluğu ve orada geçirdiğimiz zamana odaklanmam nedeniyle yılın ilk ayında hiç okumadım diyebilirim. Şubat ayında ülke olarak büyük bir felaket yaşadık. Bu nedenle kitap okumak anlamını ve önceliğini yitirdi.
Mart ve nisan aylarında okuduğum kitaplara gelince…
BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU
İlki İtalo Calvino’nun “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu” adını taşıyan romanıydı. Bu roman beni çok yordu. Daha doğrusu, okumak için seçtiğim zaman yanlıştı. 2022’nin son ayında uzun uçak yolculuğum sırasında elime aldığım kitap, neredeyse hiç okunmadan Vancouver’ı da benimle gezerek geri döndü. Yola çıkarken dedim ki madem ben de bir kış gecesi yolcusuyum o hâlde yanıma İtalo’nun bu kitabını alayım. Arka kapaktaki “Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin” cümleleri kitabı okuyacaklar için bir uyarı aslında… Aklımda oğluma kavuşacağım düşüncesi ve on üç saat sürecek yolculuğun endişeleri varken İtalo Calvino’nun dehasını konuşturduğu bu romanın hakkını veremedim.
Calvino’nun Calvino’yu okuduğu bir kitap olarak değerlendirilen romanda okurluk ve yazarlık üzerine çok önemli tespitler var. Hani derler ya bir romanın ilk cümlesi çok önemlidir. Bu konuda Calvino şunları yazıyor:
“Pek çok romanın birinci bölümünün ilk cümlelerinin saf haline verilen romansı büyüleyicilik, anlatının devamında yok olup gitmekte gecikmez.” Bu cümlenin devamında da yazar, bunun bir okuma vaadi olduğunu ve sadece giriş cümlesi olan, okunduğu sürece başlangıcın gücünü yansıtan, beklentinin bir nesneye dayanmadığı bir roman yazmak istediğini söylüyor. Aslında elimizdeki romanda da yazar, sadece kahramanlarından biri olan “Erkek Okur”u hayalî yazarların kimlikleriyle yazdığı on roman başlangıcını okuma macerasının içine iter. “Erkek Okur”, on kez bir romanı okumaya başlar ama iradesi dışında gelişen olaylar yüzünden bu romanları bitiremez. Şimdi düşünüyorum da ben de iradem dışında gelişen olaylar yüzünden bitirmekte zorlandığım için “Erkek Okur”la aynı kaderi paylaşıyorum sanki.
Calvino’nun hayalî yazarlarının kaleminden çıkan on farklı roman başlangıcının hepsi birbirinden farklıdır: “Kuşkulardan ve karmaşık duygulardan oluşan bir roman; biri tamamen kanlı ve sert; biri içedönük ve simgesel, biri varoluşçu devrimci; biri sinik-kaba; biri takıntılı; biri mantıksal ve geometrik; biri erotik ve yoldan çıkmış; biri yeryüzüne ilişkin-ilkel; biri kıyamete ilişkin ve alegorik” İtalo Calvino, bu sıralamayla on roman başlangıcının temasını da vermiş oluyor aslında.
SERVİ NİNE VE ÜÇ GÜZELLER
Servi Nine ve Üç Güzeller, Arlin Çiçekçi’nin kaleminden okuduğum ilk kitap… “İthaki” Yayınevi tarafından 2022’de basılmış. Romanın kahramanı Suna, parktaki bir servi ağacını hayatını kurtarmaya çalışırken, aslında o servi ağacı da Suna’yı hayata yeniden bağlanıyor. Doğa ve insan sevgisinin anlatıldığı roman, bölümlere değil sonlara bel bağlamış gibi. Çünkü kitapta “otuz son” var. Calvino, romanını on başlangıç üzerine kurmuştu, Arlin Çiçekçi ise otuz son üzerine kurmuş.
Kitabı bitirdiğim günün hemen ertesinde gittiğim Bursa Kitap Fuarı’nda İthaki Yayınları’nın standında sevgili Arlin Çiçekçi ile karşılaşmak benim için hoş bir sürpriz oldu. Masal tadındaki romanı “Servi Nine ve Üç Güzeller”i iki gün önce bitirmiştim. Duygu Asena Roman Ödülü kazanan kitabı için kendisini kutladım. Ah, dedim bilseydim kitabı getirir imzalatırdım. Arlin Hanım, öyle nazik ki, “hiç sorun değil” dedi. Herhangi bir kağıda da imza atabileceğini söyledi. Ben de çantamdan kendi kitabımı çıkartarak, “öyleyse bu kitabın ilk sayfasına imzanızı atar mısınız?” dedim. Kitabın yazarı olduğumu öğrenince hemen ilgilendi, fotoğrafını çekti. İsterse, kendisine kitabımı gönderebileceğimi söyleyince “Hayır, kendim satın almayı tercih ederim.” dedi. İlk romanı “Beşerbazın Mârifeti” 2021’de basıldığına göre, Arlin Çiçekçi’nin daha şimdiden çok üretken bir yazar olacağını söylersem kehanette bulunmuş olmam sanırım.
MELEK TERÖRİST FAHİŞE
Bir solukta okuduğum kitaplardan biri oldu. “Londra’da başlayan, İstanbul’u birbirine katan ve Atina’da sona eren” bir macerayı anlatıyor. “Melek Terörist Fahişe”, Osman Balcıgil‘in kaleminden 70’li yıllara damgasını vuran Ermeni terör örgütünü konu edinen bir dönem romanı. Yazarın “Yeşil Mürekkep”, “Celile” romanlarından sonra okuduğum üçüncü kitabı. İçeriğe dair bir bilgi vermeme gerek yok. Başlık, romanın özeti niteliğinde…
KAPALIÇARŞI
Fuat Sevimay’ın “Hep Kitap” etiketiyle 3. baskısını yapan romanı, ilk baskısını 2020’de yapmış. Kapalıçarşı, sadece tarihi bir mekânın “ruhunu ve o ruhu oluşturan efsunu eğlenceli bir dille” anlattığı; mizahı, ironiyi ve postmodern teknikleri başarıyla kullandığı için değil; ekfrastik özelliğiyle de son zamanlarda okuduğum en keyifli romanlardan biri… Ben, romanın daha çok “ekfrastik” yönüyle ilgilendim. Merak edenler, Edebiyat Burada’da yayınlanan “Kapalıçarşı’da Son Akşam Yemeği” adını taşıyan yazımı buradan okuyabilir:
MAHUR BESTE
Edebiyat tarihçisi Mehmet Kaplan, hocası Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirdiğini fakat asıl yeteneğini şiir estetiğine göre kaleme aldığı düzyazılarında gösterdiğini yazar. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma serüvenimizi, Doğu-Batı arasında sıkışmışlığımızı “Debussy’yi, Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi yaşamak, bu bizim talihimizdi.” şeklinde özetleyen Tanpınar’ın, edebiyattan sonra en çok ilgilendiği sanatlar, resim ve musikidir. Bu ilgisini yazılarında, özellikle de romanlarında görmek mümkündür. Mahur Beste de, bu romanlarından biri. Tanpınar’ın “Huzur” ve “Sahnenin Dışındakiler” adlı romanlarında önemli bir motif olarak karşımıza çıkan “Mahur Beste”, bu kez başka bir romanın adı ve teması olarak karşımıza çıkar. Tanpınar, “Mahur Beste’yi yaşamak bizim talihimizdi” demekle kalmamış, acı bir aşk hikâyesini klasik musikimizin kalıplarıyla sayutladığı “Mahur Beste”yi yazmanın da kendisinin talihi olduğunu bize bu şekilde ifade etmiş…
AKILSIZ SOKRATES
Akılsız Sokrates, günümüz genç yazarlarından Mehmet Fırat Pürselim’den okuduğum ilk kitap… Mudanya Kitap Fuarı’nda kendisiyle tanışmış ve kitabını da imzalatmıştım. İthaki Yayınları’ndan 2022 Şubat’ında çıkan kitapta “kurguyla gerçeğin incelikle harmanlandığı” öykülerde “hayatın çizik attığı insanların bıraktıkları yerden yeniden başlamaları bazen de başlayamamaları” konu ediliyor. 2017 Orhan Kemal Öykü Ödülü ve 2017 Türkan Saylan Sanat Ödülü’nün sahibi Mehmet Fırat Pürselim’in okuru sıkı sıkı kavrayan bir anlatımı var.
TABLODAKİ KADIN
Asuman Kafaoğlu Büke tarafından kaleme alınan “Tablodaki Kadın” sanat tarihinin kitap tutkunu kadınlarını konu edinen ilginç bir çalışma. “Epsilon” etiketiyle Kasım 2022’de raflarda yerini alan kitapta ressamların fırçasından çıkan kadınların hepsi kitap okumakta… Yazar, “Azizeler”, “Mecdelli Meryem”, “Meryem’e Müjde”, “Bilge Kadınlar”, “Kırlarda Okuma”, “Hedonizm”, “Dikey Okuma”, “Ev Hâlleri”, “Mektup”, “Ders Çalışma” ve “Erotizm” başlıklarıyla bölümlendirdiği kitabında kadınların okuma yolculuğunu incelemiş. Asuman Kafaoğlu Büke’nin kitabını tanıttığı arka kapak yazısından bir paragrafı da şuracığa yazayım:
“Ressamlar, öteden beri kitap okuyanları, özellikle de kitap okuyan kadınları resmetmeyi sevmişler. Her kitabın farklı mimikler ve duruşlarla okunduğunu izlemek, ayrıca bir düşünme nedeni olmuş ressamlara. Bizler de okuyan kadınların resimlerine baktığımızda, kim oldukları, ne okudukları ve nasıl okudukları hakkında bilgi edinebiliriz, çünkü okunan metin bir şekilde bedene yansır. Merak, dikkat, heyecan, hüzün ya da sıkıntı izlerini görebiliriz. Okuma eylemi üzerine yoğunlaşmak ayrıca bize kitabın yüzyıllar içinde nasıl farklı şekillere büründüğünü de gösterir.”
Konu, okumaktan açıldı, okumakla bitsin o zaman… Ne zaman ki kadın, erkek, çoluk, çocuk okumanın hakkını vereceğiz, işte o zaman önümüzde bambaşka bir geleceğin kapıları açılacak. Yürekten inanıyorum buna… Siz de inanın!