ÖĞRETİCİ METİNLER

 

 

              Öğretici metinler, bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlerdir.

Öğretici metinlerin incelenmesinde aşağıdaki özellikler göz önünde bulundurulur:

A) Metin ve zihniyet: Her metin, yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasî yapısını, sanat anlayışını yansıtır. Dönemin bu özelliklerine zihniyet denir. Metin, bunların hepsinden yararlanılarak oluşturulan bir bütündür. Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır. Bu özellikler, metinle bütünleşir. Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir.

B)Yapı (plan)

Kendi içinde anlam bütünlüğü olan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu metnin yapısı oluşur. Bu birimler paragraflardır. Paragraflar da kendi içinde anlam birliğine sahip cümle kümelerinden oluşur. Bu kümeler yeri, zamanı, mekânı, kişiyi ve durumu ifade ederler.

Paragraftaki birlik ve bütünlüğü sağlamak için giriş, gelişme ve sonuç bölümlerindeki cümlelerin dil ve fikir yönünden birbiriyle bağlantı kurmasını sağlayan bağlayıcı ögeler vardır. Köprü kelimeler diye de nitelendirebileceğimiz bu ögeler cümle başı edatları, zamirler, sözcük ve sözcük gruplarıdır.

 

Cümle başı edatları: Cümleleri birbirine bağlayan, boşluklar arasında geçiş köprüleri kuran hatta, oysa, şöyle ki, meğer, nitekim, bunun gibi, bununla beraber… gibi cümle başı edatları yerli yerinde kullanılmalıdır.

Zamirler: Bağlantıyı kuran zamirler, bir önceki cümlede geçen bir ad veya kavramın bir sonraki cümlede yerini tutarak cümleler arasında birliğin sağlanmasına katkıda bulunur.

Sözcük ve sözcük gruplarının tekrarı: Bir önceki cümlede geçen sözcük ve sözcük grubu, bir sonraki cümlede tekrarlanarak cümleler arasında bağlantı kurar.

 

Aşağıdaki örnekte, bağlayıcı öğeler, italik olarak gösterilmiştir:

“İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey, bir dosta söylenmez ki? Onun için, hele bir insan bir yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masanın başına geçip kalemi eline almadan edemez. İşte günlük dediğimiz, yazarın kendi kendisi ile alçak sesle konuşmasından başka bir şey olmayan, o günü gününe tutulmuş hatıralar, bu iç dökme ihtiyacından doğmuştur. Böyle bir yazar, kendisi için günlüğünü tutar. Bu bakımdan, sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.”    Suut Kemal Yetkin

 

Öğretici metinler giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir bütünlük gösterir.

İçerik ve yapı, birbirini bütünleyen ögeler olarak ana düşüncenin oluşumunu sağlar.

Yukarıda Suut Kemal Yetkin’e ait olan paragrafta, metni oluşturan birimler bir ana düşünceyi ortaya koymak için bir araya gelmişlerdir. Metnin ana düşüncesi, son cümlede vurgulanmıştır: “Sessiz bir konuşma olan bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.”

 

c.Ana Düşünce

Öğretici metinlerin amacı bilgi vermek, öğretmektir. Ama ne öğretilmek isteniyor? Metinde ele alınan, bize verilmek istenen düşünce nedir? Yazı ne amaçla yazılmıştır? Yazıdan çıkaracağımız sonuç nedir? İşte bu soruların cevabı ana düşüncedir. Metnin tamamının iletmek istediği düşüncenin en kısa, yoğun ifadesine ana düşünce denir.

Öğretici metin türlerine göre ana düşüncenin oluşumu farklılık gösterir. Ana düşünce olarak;

felsefî metinlerde soyut bir kavram,

bilimsel metinlerde teknik bir gelişme,

tarihî metinlerde ve makalede siyasî bir düşünce,

deneme, sohbet, gezi, anı gibi metinlerde sosyal yeni bir buluş ifade edilir.

 

D. Dil ve Anlatım

Öğretici metinlerde dil bir nesneyi, bir kavramı, bir olayı anlatmak, açıklamak ve bildirmek ve okuyucuyu uyarmak, harekete geçirmek üzere kullanılır. Hitabetin diliyle sohbet türünün, deneme türüyle makale türünün anlatımı aynı değildir. Aynı manzaraya farklı açılardan bakıldığında aynı şey görülmez. Bu farklılık bakış açısından kaynaklanır. Bir konuya farklı bakış açılarından yaklaşılabilir. Bilgi, inanç, düşünce farklılığı, kültürel çevre, psikolojik özellikler bakış açısını belirler.

Aynı konu farklı yazarlar tarafından ifade edilebilir. Ancak sonuçta hiçbir yazarın anlatımının birbirine benzemediği görülür. İşte bu farklılık üsluptan kaynaklanmaktadır. Üsluba, yazarın anlatım tarzı diyebiliriz. Yazarın kurduğu cümleler, kelime seçimi, cümle yapısı, kelimelere kazandırdığı anlam, anlatımının açık, tutarlı, anlaşılır olup olmadığı o yazarın üslubunu ortaya koyar.

Metinlerin türleri ile kullanılan kelimeler arasında sıkı bir ilişki vardır.

Bilimsel metinlerde çok sık bir şekilde terimlere yer verilir.

Makale türündeki metinlerde doğal dil kullanılır. Dil, değişik yorumlara kapalıdır. Sözcükler genellikle ilk anlamlarında kullanılır.

Felsefî metinlerde dil kavram boyutuyla, sözcükler günlük hayattaki anlamlarından soyutlanmış bir görev yüklenerek karşımıza çıkar.

Deneme, sohbet, anı gibi türlerde dil, öznel bir şekilde kullanılır. Sözcüklere yeni anlamlar yüklenir.

Hitap edilen kitle de öğretici metinlerin dilinin oluşumunda etkili olur.

Antik dönemde düzey bakımından üslup yüksek, orta ve alçak üslup olmak üzere üç gruba ayrılmıştır:

Örnek:

Yüksek üslup düzeyi        son uykusuna dalmak

Orta üslup düzeyi                    ölmek

Alçak üslup düzeyi               gebermek

 

e) Metin ve Gelenek:

Öğretici metinler incelenirken metnin hangi geleneğe bağlı kalınarak yazıldığı, sanatçının gelenekle ilişkisi tespit edilir.

Her metin yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı türde daha önce yazılmış metinlerden yararlanılarak oluşturulur.

Türk edebiyatında nesir türü, Tanzimat Dönemi edebiyatından sonra gelişmeye başlar. Daha öncesinde Türk edebiyatında Batılı anlamda bir nesir geleneği yoktur. Makale, deneme, gazete… türündeki yazılar, Batı edebiyatı örnek alınarak kaleme alınmış ve günümüze kadar kendi geleneğini oluşturarak sürmüştür.

F ) Öğretici Metinlerde Anlam

Öğretici metinlerde söz ve söz öbekleri (grupları) daha çok ilk anlamlarıyla kullanılır. Bu bakımdan öğretici metinler edebî metinlerden farklılık gösterir.

İyi bir edebî metin birden çok anlama ve yorumlamaya açık olan metindir. İyi bir öğretici metin ise yazarın anlatmak istediği anlamı yorumlamaya meydan vermeden ileten metindir.

Öğretici metinlerin amacı, bilgi vermek, aydınlatmak, açıklamaktır.

 

g. Metin ve Yazar

Edebî metinlerde metnin yazarıyla metin arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki, öğretici metinlerin bir kısmı için de geçerlidir. Deneme, sohbet, fıkra, anı, gezi gibi metinlerde yazarın hayatında yer etmiş olaylar, beklentiler, özlemlerin izleri de yansır. Fakat ansiklopedi, makale, tarih gibi bilimsel metinlerde yazarın kişiliği metne yansımaz. Çünkü bu metinler nesnel bir anlatımla kaleme alınır.

h)Yorum

Okuyucu, öğretici metni inceledikten sonra metnin yapısı, düşüncesi, anlatımı, yazılış amacıyla sezdirdiği anlamı, metnin anlamının zaman içinde değişip değişmediğini, metnin okuyucuda uyandırdığı duyguları yorumlar.

  1. TARİHÎ METİNLER
  • Belgelere dayalı bir anlatım söz konusu olduğundan tarihî metinlerde yorum ya da izlenim­ler değil nesnel bilgiler aktarılı
  • Bilgiyi aktarmak amaçlandığından tarihî metinlerde yalın ve duru bir anlatıma baş
  • Edebî metinler kurmacadır tarihî me­tinler ise belge niteliği taşır ve nesnel verilere bağlı olarak oluş Bu durumda tarihî bir olayı ele alan ro­man ve öyküler tarihî metin değil, sanat eseridir.

 2.  FELSEFİ METİNLER

  • Felsefe; varlık ve düşünmeyi oluşturan ilkeler, gerçeklik ve nedenselliğin araştırılmasıdı Belirli bir konuda yo­ğun, sistematik ve yaratıcı olarak düşünmektir. Felsefe; düşündürür, sorgulatır, soru sorar ve cevabını arar.
  • Felsefe konularını ve problemlerini ele alan metinlere ise felsefi metin denir.
  • Bilimsel metinler, terimler kullanarak bilimsel buluş ve gerçeklikleri iş Felsefi metinlerde ise önemli olan kav­ramlardır. Felsefede, düşünce, kavramlar kullanılarak ortaya konur.

 

3. BİLİMSEL METİNLER

  • Bilimsel metinler, bilimsel bilgi ve buluşları aktarmak amacıyla yazılan metinlerdir. Bilimsel makaleler, konferans raporları, değerlendirme yazıları, toplantı özetleri vb. bilimsel metinlerdir.

 

4.GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİN TÜRLERİ

 

MAKALE

  • Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete ve dergi yazılarına makale denir.
  • Amacı bilgi vermek, bir düşüncenin savunuculuğunu yapmaktır.
  • Makalede kanıtlayıcı bir anlatıma baş
  • Makalede öne sürülen yargılar nesnel verilerle güçlendirilir; tanımlama, örnekleme, tanık gösterme, karşılaştır­ma gibi yollarla açıklanıp kanıtlanı
  • Makalede yalın ve duru bir anlatım kullanılır; sanatlı ve soyut ifadelerden uzak durulur. Bel­gelerden yararlanı
  • Makaleler; sanat, edebiyat, siyaset, bilim ve insanla ilgili her konuda yazı
  • Makale, alanında belli bir bilgi birikimine sahip kişilerce araş­tırma ve incelemeye bağlı olarak yazılı
  • Edebiyatımızdaki başlıca makale yazarları şunlardır: Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Hüseyin Cahit Yalçın, Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Sü­leyman Nazif, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Ka­ray, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Hamdi Tanpı..

Tanzimat Edebiyatında Makale:

Makale, edebiyatımıza Tanzimat Döneminde gazeteyle birlikte girmiştir. Makale türünün doğması ve yaygınlaşması gazete sayesinde olmuştur.

İlk makale, Şinasi‘nin “Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi”dir. Bu makalede Şinasi; gaze­tenin önemini, yazı dilinin yeninden düzenlenmesi gerektiğini ve halkın anlayabileceği bir düzeyde olması ge­rektiğini vurgulamıştır.

(2010 LYS) Namık Kemal, 1876’daTasvir-i Efkâr da yayımladığı “Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülaha­zatı Şâmildir” adlı makalesinde edebiyatın gerçek sorunlarını ilk kez dile getirerek yazı dilinin anlaşılır olması, divan edebiyatının somut ger­çekleri yansıtmadığı  üzerinde durmuştur.

Ziya Paşa, 1868’de “Hürriyet” gazetesinde yayımlanan Şiir ve İnşa” adlı makalesinde; ulusal değerlerimizi yansıtan halk edebiyatının örnek alınması gerektiğini dile getirir ve yapıtların, halkın anlayabileceği bir dille ortaya konması gerektiğini vurgular.

 

ELEŞTİRİ (TENKİT)

  • Bir edebiyat veya sanat eserinin her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan ya­zı türüne eleştiri denir.
  • Eleştiri; olumlu ve olumsuz olabilir.
  • Eleştiriler genelde nesneldir ancak öznel eleştiriler de vardı
  1. İzlenimsel eleştiri:Özneldir. ( Anatole France )
  2. Bilimsel eleştiri: Tarafsız bir bakış açısı hakimdir. Nesneldir.

Eleştiri, sanatçıya, topluma, esere yönelik olarak da sınıflandırılmaktadır.

  • Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama
  • Edebiyatımızdaki başlıca eleştiri yazarları şunlardır: Namık Kemal, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Muallim Naci,Ahmet Hamdı Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Nurullah Ataç, Asım Bezirci, Memet Fuat…

Batılı anlamda eleştiri, yani edebî eleştirinin ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Tanzimat’tan önceki eleştiriler, İslami ede­biyatın sadece yazı tekniğinden söz eden eserlerden oluşmaktaydı.

Tanzimat Döneminde eleştiri; öncelikle divan şiiri aleyhinde birtakım düşünceleri taşır. Bunların başında Namık Kemal’in eleştirileri gelir. Namık Kemal; 1866’da “Tasvir-i Efkâr” gazetesinde yazdığı “Lisan-ı Osmanî‘nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir” adlı makalesinde edebiyatımızın gerçek sorunlarını di­le getirir ve divan edebiyatını eleştirir. Bunun dışında Namık Kemal’in; “Talim-i Edebiyat Risalesi” ile “Celalettin Harzemşah Mukaddimesi” vardır.

Divan edebiyatına yapılan eleştiriler bakımından aynı daire içine girebilecek yazılardan biri de Ziya Paşa’nın Şiir ve İnşa (1868)”  makalesidir.

Ziya Paşa’nın; yeni devrin ilk antolojisi olan “Harabat” uzun manzum mukaddimesi ile tekrar divan şiirine dönü­şünü, ona sempatisini göstermesi, hatta divan şiirinin kısa bir muhasebesini yapması üzerine Namık Kemal, Ziya Paşa’nın “Harabat” adlı eserini, “Tahrib-i Harabat” ve “Takip” adlı eserleriyle eleştirir.

Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyatta genç nesle öncülük eden hocalığı ve teorik yazılarıyla önem kazanır. Recaizade’nin; konuları yeni kategorilere yerleştirmesi, edebiyattan estetiğe ve psikolojiye doğru bir çıkış ara­ması bakımından önemli olan “Talim-i Edebiyat” adlı eseri büyük ilgi görmüştür. Özellikle yeni şiir için bir be­yanname sayılabilecek “Takdir-i Elhan”ı ve “Zemzeme” mukaddimesi devrin teorik kitaplarının önemlilerindendir.

Edebiyat tarihlerine genelde eski edebiyat taraftarı olarak geçen ancak yenileşen edebiyatımızın temsilcileri arasında bulunan Muallim Naci’nin Recaizade Mahmut Ekrem’le giriştiği, daha sonra taraftarlarının devam et­tirdiği tartışmalar, şiirin gelişmesi ve eleştiri türü açısından çok önemlidir. Muallim Naci, bu konudaki düşünce­lerini, Ekrem’in “Zemzeme”sine karşılık olarak “Demdeme” adı altında toplar. “Istılahat-ı Edebiyye”si ise es­ki geleneğin son belagat (düzgün anlatma) kitabı olarak kalacaktır. Fakat onun eleştiri alanında asıl dikkati çe­ken görüşleri Beşir Fuat’ı tanıdıktan sonra başlar. Edebiyat üzerine karşılıklı yazışmalarından oluşan İntikad”, birbirinden çok farklı dünya görüşlerinin sahibi olan iki kişinin, medenî bir çerçevede tartışmalarını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken bir eserdir.

 

DENEME: Denemeler özel görüş ve düşünceleri kesin kurallara varmadan iddiasız, söyleşi havası içinde anlatan metinlerdir. Her türlü konuda yazılabilir. Düşündürürken öğretici olmasından ve yazarın içtenliğinden gücünü alır. Ufuk açıcı özelliğe sahiptir. Denemelerde, felsefi, sosyolojik, ilmî, tarihi temalar ve olaylar bireysel dilin sağladığı rahat ve duygu yönü olan söyleyişle anlatılır. Deneme metinleri; öğretici ve eleştirel deneme, felsefî ve sosyal konularda bireysel düşünceyi ifade eden deneme olarak gruplanır.

Fransız -> Montaigne ( 16 yy)  İngiliz -> Bacon

Ahmet Haşim, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Salah Birsel, Cemil Meriç

 

SOHBET: Yazarın, herhangi bir konu üzerindeki kendine özgü düşüncelerini, duygularını okuyucularıyla karşılıklı konuşuyormuş gibi içten bir anlatımla ortaya koyan metinlerdir. Konuşma edasıyla, fikirleri derinleştirmeden ifade ederler. Sohbet metinlerinde mahalli ve kişisel söyleyişlere yer verilir. Her türlü konu işlenebilir. Ele alınan konu okuyucuyu sıkmadan günlük konuşma havası içinde verilir. Fıkradan uzundur. Makale planında yazılır.

Şevket Rado – Eşref Saati , Ümit Dünyası

Nurullah Ataç – Karalama Defteri

Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri

Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri

 

FIKRA: Günlük gazetelerde yayınlanan düşünce yazılarıdır. Her konuda fıkra yazılabilir. Fıkralarda geniş kitleyi ilgilendiren günlük olaylardan seçilmiş farklı konular ele alınır. Gazetelerde yayınlanan fıkralarla sözlü kültür ürünü olan fıkralar birbirinden ayrılır. Fıkra yazarı öne sürdüğü görüşleri ispatlamak, verdiği bilgilerin doğruluğunu belgelemek zorunda değildir. Yazdığı konu ile ilgili kendi düşüncelerini, görüşlerini, duygularını rahatlıkla anlatabilir. Fıkralarda kesin bir sonuca varılmaz. Fıkra yazarı kişisel anlayışını herhangi bir kanıt göstermeden kendine özgü bir dille anlatır. Güncel konular kısa, ciddi, yoğun bir biçimde anlatılır. Özneldir. Nükteli unsurlara, mizahi ögelere yer verilebilir.

Ahmet Rasim, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Çetin Altan…

 

RÖPORTAJ: Röportaj, Latincede ‘toplamak’, ‘getirmek’ anlamındadır. Gazete haberlerinden daha genişletilmiş ve yazarın kişisel görüşleriyle zenginleştirilen yazılardır. Bir bölgeyi, bir kişiyi veya bir eşyayı konu alan röportajlar olabilir. Bu yazılarda konu olan habere röportajı yapan kişi de düşüncelerini ekler, insanın gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirir. Röportajlarda alışılmıştan farklı yönleri fotoğraf, film ve ses kayıtlarıyla belgelemek önemlidir. Bu tür metinlerde öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici anlatım kullanılabilir.

Röportaj, gazete ve gazetecilikle birlikte gelişen bir türdür. Dünyadaki aşağı yukarı bütün gazete ve dergilerde görülen röportajlar, konuyla ilgili olarak çekilen fotoğraflarla bütünlenmekte, fotoğraf röportaja belgesellik, gerçekçilik ve görünüm sağlamaktadır.

 

Konusuna göre: a) Bir yeri konu alan  b) Eşyayı konu alan c) İnsanı konu alan

Sunuş biçimine göre: a)Alman Röportajı:Yazarın yazıya kendini katması “ben” merkezli olması.

  1. b) Amerikan röportajı: Yazının en çarpıcı bölümünün giriş bölümünde olduğu röportajdır.

Dünya Ed.: Jack London, Ernest Hemingway, Jean Paul Sartre

 

Türk Ed.: Ruşen Eşref Ünaydın (Milli Ed.), Hikmet Feridun Es, Mehmet Seyda, Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Sait Faik Abasıyanık, Fikret Otyam, Yaşar Kemal

Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat’ın yazarı ve Mustafa Kemal Paşa‘nın yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşa’yı Türk basınında ilk defa tanıtmasıyla ünlüdür. Bu yönden önemli bir yere sahiptir.

 

HABER YAZISI: Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kullanılan metin türüdür. Verilen haberlerin güncel, doğru, kolay anlaşılır, ilginç ve önemli olması gereklidir. 5N 1K, haber yazılarında önemlidir. Dil göndergesel işlevdedir. Fotoğraf kullanılabilir.

Yorum bırakın