Aşure sözcüğü, Arapça ˁşr kökünden geliyor, akrabalardan oluşan topluluk, boy, klan anlamında olan aşiret sözcüğünün kökü de aynı. Arapçada Aşere, “10”, âşir de onuncu demekmiş. Muharrem ayının onuncu gününe bu nedenle “aşure günü” ismi verilmiş. Bir başka yoruma göre karışık aş anlamı ve geleneği ise İran’a özgüymüş. Farsça āşūrdan (katmak, karıştırmak) fiilinin etkisi de kendini gösteriyor burada. Yemeğin kendisi gibi, adı da bir karışımdan oluşuyor yani.
Bir şey daha: İngilizcede de Noah’s Pudding (Nuh’un Pudingi) olarak geçiyor. Bu kez hakkımızı yememişler, Türk tatlısı demişler.
Diğer kültürlerde nasıl yapılıyor bilmiyorum ama bizim kültürümüzde ana malzeme buğday. Sonra da evde ne varsa katılıyor içine… Ben aslında tatlıyı pek sevmem ya da şöyle yazayım her tatlıyı sevmem. Ama aşure sevdiğim tatlılar arasındadır. Bereketlidir aşure, paylaşımcıdır. Her şeyden biraz biraz, ortaya muhteşem bir tatlı çıkar. Bir sürü tarifi var aşurenin, insan afallıyor önce. Hangisini denesem diye… Ben her sene Gönül Candaş, Oktay Usta ve internetteki paylaşımlardan da kendime göre bir tarifle yapıyorum aşuremi. Bu yıl da öyle yaptım. Ne yalan söyleyeyim, gerçekten güzel oldu. Bir kere görünüşü kapkara değildi, aşureyi karartacak malzemeleri kaynarken içine atmadım bu nedenle açık renkli oldu. Buğdayı akşamdan (iyice ayıklattım eşime) çok iyi yıkayarak büyük bir tencereye aldım ve üzerini üç parmak geçecek kadar su koydum. Sonra da kaynamaya başlayınca sadece 1 dakika kaynatıp ocaktan aldım ve tencerenin kapağını kapattım.
Fasulye ve nohutu da ayıklayıp iyice yıkadıktan sonra ayrı kaplarda ılık suya koydum. Bir akşam öncesinde yapılması gereken işler bunlardı.
Sabah kalktığımda buğdayın suyu iyice çektiğini ve epey yumuşadığını gördüm. Aşure işine öğleden sonra (hatta ikindiye doğru) başlamanızı öneririm. Böylelikle dağıtım esnasında komşularınızı evde bulmak daha kolay oluyor. Bir de aşurenin en güzel zamanı ılık olduğu zaman… Servisin de bu kıvamda yapılması daha uygun.
Ben de bu nedenle öğleden sonra başladım. Öncelikle nohutu ve fasulyeyi ayrı tencerelerde haşladım. Bir püf noktası: Fasulyenin dağılmaması için kaynama suyu içinde soğuyuncaya kadar kalması gerekiyor. Haşlanan nohutun zarını çıkarırsanız daha iyi olur derim.
Aşurede en önemli şey, kıvamı tutturmak yani şeker ve su dengesini iyi ayarlamak, bunun dışında korkacak bir şey yok. Ben iki su bardağı buğday için dört litre su kullandım, çünkü buğday bir gece önceden ıslatıldığı için bu su miktarı yeterli oldu. Şeker ölçüm de dört buçuk su bardağı oldu.
İLK ADIM: İki su bardağı buğdayın bir gece önceden yukarıda anlattığım şekilde ıslatılması. Yarımşar su bardağı nohut ve kuru fasulyenin de bir gece önceden ıslatılması
İKİNCİ ADIM: Buğdayın üzerine dört su bardağı suyun, üç dilim portakalın ve yarım limonun kabuğunun ince kıyılarak tencereye eklenmesi ve yarım saat kadar kaynatılması
ÜÇÜNCÜ ADIM: Haşlanmış nohut ve kuru fasulye ile yarım su bardağı pirincin tencereye eklenerek 15 dakika kadar kaynatılması
DÖRDÜNCÜ ADIM: Şimdi de şeker ekleme zamanı. Şekerin miktarını kendinize göre ayarlayabilirsiniz. Ben dört buçuk su bardağı şeker kullandım. Ha bu arada bir püf noktası daha, aşuremizin renginin güzel görünmesi için bir su bardağı da süt ekleyiverin. Yıkadığınız sarı üzümü de katın içine. Karışım giderek güzelleşiyor. Böyle bir on beş dakika daha kaynasın.
BEŞİNCİ ADIM: İşiniz epey kolaylaştı artık, ilk adımlar gerçekleşirken boş boş oturmak yok. Siz de tezgahın başında kayısıyı, bir adet elmayı küçük küpler halinde keserek hazır edin. Kabuklarını soyduğunuz portakal vardı ya, onu yemediniz değil mi, işte onu da küp halinde doğrayın. Ev halkından birileri varsa, ona da narı soydurun, tanelere ayırsın. Ne kaldı, incir tabii. Ben inciri şeritler halinde kestim ve aşurenin kararmasını istemediğim için süslemede kullandım. Şimdi de elma, portakal ve kayısıyı karışıma katma zamanı. Bir de vanilya (bir paketin yarısı kadar) ve iki çorba kaşığı gülsuyu (isterseniz eğer) ve biraz da limon suyunu (çok yakışıyor) ekleyin. Kuş üzümü kullanacaksanız bir cezvenin içinde beş dakika kadar kaynatın ve sonra suyunu süzün. Kuş üzümünü de süslemede kullanın isterseniz.
ALTINCI ADIM: Artık işin sonuna geldiniz sayılır. İşin en keyifli zamanı burası. Aşurenizin kıvamını kontrol edin, ne çok koyu olacak, ne de çok sulu… Tamam diyorsanız, şimdi bir kahve içme zamanı… Aşureniz de bu arada ilk sıcaklığını atar. Bu kadar emek verdiğiniz bu muhteşem tatlıyı cam kaselerde servis yapın derim, aşurenizin renginin ne kadar beyaz olduğu da görülsün öyle değil mi? Kaselerin üstünü donatma zamanı geldi işte, gönlünüze ve zevkinize göre incirleri, fındık, fıstık, ceviz, nar, kuş üzümüyle süsleyin ve sevdiklerinizle paylaşın. Bir püf daha: Yer fıstığını fırında biraz kavurun, harika oluyor. Yakmayın ama… Kabuklarını soymayı da ihmal etmeyin.
Son püf sevgili üniversite arkadaşım Gül Nermin Algan’dan “1 elmayı yıkayın, karanfilleri sap tarafından her yerine batırın kaynayan aşureye atın. Karanfilin kokusu aşurenize geçecektir. Sonra bu elmayı çıkarıp atın .Böylece karanfil, aşurenin rengini koyulaştırmayacak.”
Bu kadar anlattım, fotoğrafları da burada:


AFİYET OLSUN!..
MALZEME LİSTESİ
- 2 su bardağı aşurelik buğday
- Yarım su bardağı pirinç
- Yarım su bardağı kuru fasulye
- Yarım su bardağı nohut
- 1 adet elma
- 1 limon kabuğu rendesi
- 2-3 dilim portakal kabuğu
- 1 su bardağı süt
- 4,5 bardak toz şeker
- 1 kase doğranmış kayısı
- 1 kase kuru sarı üzüm
- 2 yemek kaşığı gül suyu
- 2-3 avuç fındık ve ya ceviz
- Kavrulmuş yer fıstığı
- Tarçın, isterseniz karanfil
- 4-5 litre su