BİR İSTANBUL GÜNCESİ

Günlerden İstanbul’du bu cumartesi. Omzumuzda bir fotoğraf makinesi düştük yine yollara.Tam Boğaz girişinde Marmara’nın tarih kokan Prensleri karşıladı bizi. Geçenlerde ziyaret ettiğimiz Büyükada, Sait Faik’in Burgazadası, Malazgirt Savaşı’nın kaybedeni Romen Diyojen’in sürüldüğü Kınalıada, bir zamanlar Deniz Lisesini ağırlayan Heybeliada ve Sedef Adası, Sivriada, Kaşıkadası’nın uzaklardan belli belirsiz el salladığını görür gibi oldum.

Kabataş’ta Budo’dan indiğimizde her zamanki gibi Beltur’da soluklandık. Oğlumun havaalanı gidiş ve dönüşlerinde hep beraber oturduğumuz masa boştu şansımıza. Oğlum her gelişinde memleket havasını ilk burada doyasıya çeker ciğerlerine; simit veya tost, çayla beraber muhteşem bir ziyafet olur onun için. Boş koltuğunun fotoğrafını çekmeden duramadım, bastım deklanşöre.

DSC02753

Muhterem eşimin va-va diye adlandırdığı (phaser), nam-ı diğer elektro saz leslisi almak için İstiklâl Caddesi’ne çıktık. Cadde yine her zamanki gibi kalabalıktı, sokak çalgıcıları, bir de ellerinde pankartla eyleme durmuş bir grup Trabzonsporlu dikkatimi çekti. “Şikenin başkenti İstanbul’a hoş geldiniz” yazıyordu pankartta, üşenmemişler İngilizcesini de yazmışlar.

Yıllardan sonra bir Va-va sahibi olan sevgili eşim, çocuklar gibi sevindi.

DSC02772

Yola çıkarken bir planımız daha vardı aslında, Aşiyan’a gitmek istiyordum ben. Planımıza Karaköy’de yıllanmış dostlarımız da dahil oldular. Kimler yok ki Aşiyan’da… Başta Tevfik Fikret. Rumelihisarı’nın hemen yanına konuşlanmış Aşiyan Mezarlığı ölü ozanlar şehri gibi. İstanbul şairi Yahya Kemal, Yahya Kemal’in öğrencisi zaman, rüya ve hayaller şairi Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi Orhan Veli Kanık; Yerçekimli Karanfil’in şairi Edip Cansever, Göğe Bakma Durağı’nın Turgut Uyar’ı, “yalnızlık paylaşılmaz paylaşılsa yalnızlık olmaz” diyen Özdemir Asaf ve sevgiyi, hayatı ve ölümü paylaştığı eşi; Pia’nın, Ben Sana Mecburum’un şairi Attila İlhan, kırk dört yaşında kanserden hayatını kaybeden, edebiyatımızın lirik prensesi Tezer Özlü… Hepsini tek tek ziyaret ettim, yanı başlarında fotoğraflar çektirdim.

Büyük bestekâr Münir Nurettin Selçuk, karikatürist Nehar Tüblek, 30 Aralık 1994’te Cafe Marmara’ya bırakılan bombanın patlaması sonucu ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995’te yaşamını yitiren Onat Kutlar ve 3 Mart 1974’te Fransa’da ormana çakılan Türk Havayolları uçağında hayatını kaybeden Hostes Rona Altınay da Aşiyan’da. Burnu toprağın içinde, toprağı koklayan, kocaman taştan bir uçak bulunan bir mezarda yatıyor Altınay.Bu saydıklarım dışında başka yazarlar da var orada ama onları bulamadım. Ha zenginler bir de…

Aşiyan Mezarlığı, Boğaz’ın en güzel yerinde. İnsan manzaraya doyamıyor orada. Bir de ölümden çok ölümsüzlüğü hissettim ben orada. Belki sevdiğim şairlerdir bana bunu düşündüren.

Aşiyan Farsça kuş yuvası demek. Aslında Aşiyan ilk kez Tevfik Fikret tarafından projesini kendi çizdiği ve 1905-1916 yılları arasında oturduğu evi için kullanılıyor. Sonra da semtin ismi oluyor.

Mezarların her biri ayrı bir güzellikte. En şaşaalısı Yahya Kemal’in. Yaşarken de gösterişi çok seven üstat, burada da bu özelliğiyle dikkati çekiyor. Mezar taşında çok sevdiğim Rindlerin Ölümü şiirinin son dörtlüğü yazılıydı.

“ Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.”

DSC02795

Ahmet Hamdi Tanpınar, yaşamındaki gibi burada da mütevazı. Sade bir taş ve üzerinde

“Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında”
Ne diyor Attila İlhan “ An Gelir” şiirinde:
“görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
Tanpınar, görünmez zaman mezarlığının ne içinde ne de dışında hissediyor kendini.
“Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.” değil miyiz hepimiz?
Acaba zaman mı geçmekte, biz mi zamandan geçmekteyiz?

DSC02903

Orhan Veli’nin mezar taşı bildiğim kadarıyla Abidin Dino tarafından tasarlanmış- Dino da buradaymış ama ben bulamadım- mezarların içinde en sadesi. Orhan Veli gibi, şiiri gibi… Taşında sadece adı ve ölüm tarihi var. Garip akımının en önemli temsilcisi olan Orhan Veli, şiirde uyağa karşıydı. Fakat Sunay Akın’ın veciz bir şekilde ifade ettiği gibi:

“Şiirden kovduğu uyağın
dönüp dolaşıp
sonunda mezar taşına
konması ne
garip:
Orhan Veli
1914 – 1950”

kaderin garip bir cilvesi olsa gerek uyaktan burada da kurtulamıyor.

DSC02808

Garip akımına karşı çıkan 1950’lerde başlayan İkinci Yeni’nin üç atlısından ikisi (üçüncüsü C.Süreya) burada da yan yana değilse de çok yakınındaydı birbirlerinin.
Ferhan Şensoy’un Ferhangi Şeyler oyunundaki bir şarkısında:

“ağustos yirmi iki, dediler ‘ustan ölmüş’,
çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?”

diye bahsettiği Turgut Uyar’ın mezarı da çok abartılı değil aslında. C. Süreya’nın da T.Uyar’ın ardından yazdığı “Öldüğü gün / Hepimizi işten attılar” dizeleri gerçektir. Gerçekten de T.Uyar öldüğü gün C. Süreya ve birkaç arkadaşının işine son verilmiştir.
“Taşında sadece adı ve “ağustos 1927-1985” yazıyor. Aklımda “Göğe Bakma Durağı” poz veriyorum makineye.

DSC02815

Biraz ileride görkemli, bembeyaz bir mezar. Cemal Süreya’nın:
“yeşil ipek gömleğinin yakası
büyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya,
fazla şiirden öldü edip cansever. “
dizeleri geliyor aklıma. Edip Cansever’in mezarı. Başucunda ters dönmüş bir karanfil, “Yerçekimli Karanfil”. Mezarının üstü rengarenk çiçeklerle süslü. (1928-1986) Aç parantez 1928 tire 1986 kapa parantez. Yaşanmış ne varsa tirede…
İkinci Yeni’nin üç atlısından Turgut Uyar eski bir asker. Edip Cansever’in Kapalıçarşı’da bir dükkânı vardır. Cemal Süreya ise maliye müfettişi. Üçü de aynı kadına aşık olmuşlar ve aynı kadına şiirler yazmışlardır.
Edebiyat dünyasının da çok iyi bildiği bir gerçek Edip Cansever’in Tomris Uyar’a olan hayranlığıdır. Her yıl Mart’ın 15’inde (Tomris Uyar’ın doğum günü) bir şiir yayımlayarak hayranlığını bıkmadan usanmadan anlatır.
Tomris Uyar, Cemal Süreya ile tanıştığı zaman ikisi de evliydi aslında hatta aşkları için eşlerinden bile boşanmışlardı. Tomris Uyar, kolej aşkından Ülkü Tamer’den boşanmıştı onun için.

DSC02880

Cemal Süreya’yla ve Tomris Uyar’la ilgili bir anekdot:
Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, ‘biraz gez dolaş arkadaşlarınla falan buluş’ dedi. Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç geldi. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i gördü ve gerçek ortaya çıktı. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…
Tomris Uyar’ın aşıkları arasında belki de en şanslı olanı Turgut Uyar’dır. Çünkü kendi deyimiyle ”uzaktan sadece hayalini kurmaktansa, yanındaki gerçek mutluluğu kelimelendiremese de olur bahtlılığı” onunki.

Tezer Özlü’yü bulamadan geri dönen çok olmuş ama biz bulduk onu kuytu bir köşede.

DSC02868

Attila İlhan da epey aradıklarımız arasındaydı. Sahil yoluna açılan kapılardan birine yakın bir yerdeydi. Kardeşi Çolpan İlhan için yazdığı “Üçüncü Şahsın Şiiri”, aklımda Ege Üniversitesindeki yıllarımız ve bu şiiri çok güzel okuyan arkadaşım Gülgün Ataçocuğu
” ben aşk nedir bilmem
eski kafalıyım
bir seni bilirim, bir de adın geçince sıkışan kalbimi” diyen Attila İlhan…

DSC02916
Ve onun “An Gelir” şiirinin
“görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür”
son dizeleriyle ayrılıyoruz Aşiyan’dan…
Ne demişti birisi: “Mezarlıklar bizim henüz yerleşmediğimiz evlerimizdir.” Onlar sonsuzluğa akan zamanda son evlerinde huzur içinde uyusunlar. Üstlerine yıldızlar yağsın.

3 comments

  1. an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şatârâbân ölür

    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür

    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı’nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila ölür

    • “Görünmez bir mezarlıktır zaman” bu cümle her şeyi özetliyor. Sözün ötesi yok işte bu yüzden. Büyüksün şiir, büyüksün Attila İlhan…

Seyhan CAN için bir cevap yazın Cevabı iptal et