HAYDİ ABBAS

Bu akşam tam da vakti kerahette iken Cahit Sıtkı’nın Abbas şiiri geldi aklıma. Öyküsüyle beraber.  İşte öyküsü, işte şiirin kendisi…

Cahit Sıtkı, 30 Temmuz 1944 tarihli Cumhuriyet gazetesinde,  şiire ilham veren Abbas’ın Erzincan’da subay olarak askerlik görevini yaptığı sırada emir eri olan Abbasoğlu Abbas olduğunu yazar.


O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır, bir isim dikkatini çeker: Abbasoğlu Abbas.. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civanmert yiğit biri selam çakıp:

-Abbas oğlu Abbas!  Emret komutanım!.. der..
Aralarinda şöyle bir konuşma geçer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutanım
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilirsin komutanim!.
Askere eşyalarını toplamasını söyler ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği ve sıcakkanlılığından etkilenir Cahit Sıtkı.


Abbas, her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı’ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir.
Akşamları Cahit Sıtkı’nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı.  Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki gizli şeyleri keşfeder..

Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas.  Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif gecesinde alkollü Cahit Sıtkı sorar:

-Sen İstanbul’u bilir misin Abbas?
-Bilirim komutanım.
-Orada bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilirim komutanım!  Ben orada acemi birlikteydim.
-Orada benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutanım!

Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş,
tıraş olmuş gidiyor. Cahit Sıtkı sorar:
-Hayırdır Abbas, neden böyle hazırlık yaptın?
-Ben İstanbul’a gidecektim komutanım!..
-Ne yapacaksın sen İstanbul’da?
-Sen söyledin bana… Ben gidip sana sevgilini getireceğim!..

Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı. Fakat bu mert askerin,yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyet ve sıcaklığından çok duygulanır.  Abbas’ı göndermez elbet.

Akşam olur… Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas’ı karşısına oturtur.
Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kağıda döker.

Ne var ki bu açıklama da şiirin tam olarak anlaşılmasına yetmez. Çünkü şiirdeki Abbas imgesi, aynı zamanda şairin çocukluğunda ninesinden dinlediği bir masaldan beslenir.

Ziya’ya Mektuplar kitabında şöyle anlatır Cahit Sıtkı: “Çocukluğumda dinlediğim bir masalda bedbaht bir şehzade, bu haline acıyan ak sakallı bir adamla karşılaşır. (Hızır Aleyhisselam): şehzadeye bir saadet parolası verir ve ona der ki: Canın sıkıldığı zaman Abbas! diye sesleniver, derhal karşına gaibden bir harem ağası çıkar, sofranı kurar, sevgilini getirir, geçmiş günlerini yeni baştan yaşattırır. Ve şehzade bu parolayla kendini avutur.

Sanırım Abbas şiirini okuma zamanı. Bu akşam çilingir sofrasında okuyacaklara ve masallardaki Abbas’ı arayanlara…

 

One comment

CAHİT SITKI TARANCI | Seyhan Can için bir cevap yazın Cevabı iptal et