ŞİİRİMİZİN DALGACI MAHMUT’U

13 Nisan… İşi gücü, hepimiz uykudayken gökyüzünü maviye boyamak, yırtılan denizleri dikmekten ibaret olan, şiirimizin Dalgacı Mahmut’u, edebiyatımızın müzmin bekarı Orhan Veli’nin doğum günü… Dünyaya bir bahar günü Beykoz’da merhaba diyen şairin sonsuz uykusunda olduğu son evi ise “Urumeli Hisarı’na oturmuşum, oturmuş da bir türkü tutturmuşum” dediği Aşiyan’da… Bir de heykeli var Urumelihisarı’nda İstanbul’u dinlerken başında eski alemlerin sarhoşluğuyla…

Melih Cevdet’e göre, Ankara Gazi Lisesinde başlayan dostluklarının temelinde şiir vardır. Şiirlerinde de hayatın bütün izleri… Avarelik, aşk, biraz rakı, hüzün biraz da… Her ne kadar “Rakı şişesinde balık” olmak istediğini yazmışsa da bu istek, gerçek bir içicilik özleminden kaynaklanmaz. Aslında bu dize, Ahmet Haşim’in “Gölllerde bu dem bir kamış olsam” dizesine naziredir. Böyle der Melih Cevdet.

Bir hafta için gittiği Ankara’da, 10 Kasım 1950’nin gecesi belediyenin açtığı çukura düşerek başından yaralanır. 14 Kasım Salı günü İstanbul’da Cerrahpaşa Hastanesi’nde dünyaya veda eder. Önce “alkol zehirlenmesi” nedeniyle öldüğü sanılır, fakat yapılan otopsi sonucu beyin kanaması teşhisi konur. 36 yaşında öldüğünde cebinde 28 kuruşu vardır ve diş fırçasına sarılı bir kağıda yazdığı tamamlayamadığı son şiiri Aşk Resmigeçidi’nin müsveddesi…

Sadece “dalgacı” mıdır? HAYIR!

Çapkın da diyorlar onun için. Şiirlerine bakarsak öyle görünüyor. İşte bunlardan biri…

Güzel kadınları severim
İşçi kadınları da severim
Güzel, işçi kadınları daha çok severim”

Aşk Resmigeçidi’nde ise birincisi tüccar karısı, Münevver Abla, canının içi Nurinnisa, yedincisi Aliye, sekizinci kızdırmış biraz onu, ağzını bozuyor çünkü onu anarken, Ayten dokuzuncunun adı, onuncusu bırakıp gittiği için akıllıdır, on birincinin adı Luksandra bir zalimin yanında gündelikçi, son şiirinin son bölümünde en çok bağlandığı son kadın vardır, adını herkeslerden gizlediği, “Ben Orhan Veli” şiirinde de edebiyat tarihçisinin bulmasını istediği, ismini söylemediği sevgilisi…

Gelelim sonuncuya
Ona bağlandığım kadar
Hiçbirine bağlanmadım
Sade kadın değil, insan
Ne kibarlık budalası
Ne malda mülkte gözü var
Eşit olsak, der
Hür olsak, der
İnsanları sevmesini de bilir
Yaşamayı sevdiği kadar”

ÂŞIKTIR:

Cemal Süreya’ya göre, Aşk Resmigeçidi’ndeki işte bu son sevgili, Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası Nahit Hanım’dır. Cemal Süreya, Nahit Hanım’la ilgili bir yazısına Samet Ağaoğlu’nun “Rönesans gibi kadın” sözlerini anarak başlar. Cemal Süreya ise “Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın” ya da “Cumhuriyet gibi kadın” benzetmelerini kullanır Nahit Hanım için. 30,40,50,60,70 ve hatta 80’li yıllarda edebiyat ve sanat ortamlarında baştacı edilmiş bir kadın Nahit Gelenbevi… Türkçe öğretmeni kendisi… İşte Nahit Hanım’dır Orhan Veli’nin ismini herkeslerden gizlediği en büyük aşkı… Tam 62 mektup göndermiş kendisine, içinde dumanı tüten bazı şiirlerini de içeren. Meraklısı YKY’nin “Yalnız Seni Arıyorum”unu okuyabilir.

GARİP’TİR:

TREN SESİ
Garibim;
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde,
Ne de tanıdık bir çehre;
Bir tren sesi duymaya göreyim
İki gözüm iki çeşme.
efkâr ağır basar bazı şiirlerinde:

Mektup alır, efkârlanırım;
Rakı içer, efkârlanırım;
Yola çıkar, efkârlanırım.
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
“Kâzım’ım” türküsünü söylerler,
Üsküdar’da;
Efkârlanırım.

Avaredir:

GÜZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

gariptir, mahzundur, tarifsiz kederler içinde…

İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.

Urumelihisarı’na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları”
Edalım,
Senin yüzünden bu halim.

“İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım,
Boynuna vebalim!”

İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.

Madımak’ta yakılarak katledilen değerli edebiyat eleştirmeni Asım Bezirci’nin 1987’de bana yazdığı bir mektupla birlikte gönderdiği Can Yayınları’nın Orhan Veli Bütün Şiirleri kitabı var şu an elimde. Bezirci’nin titizlikle hazırladığı bu kitap, şairin yayımlanmış yayımlanmamış bütün şiirlerini içeriyor. Orhan Veli’nin doğumunun 103. yılını onun şiirlerini okuyarak kutluyorum bu akşam. İyi ki doğdun büyük usta! İyi ki doğdun Dalgacı Mahmut! İyi ki doğdun sıradanı anlatan sıra dışı şair! Sevgili Orhan Veli, bu gece sana bütün şiirseverlerin ve sarhoşların selamı var.

Orhan Veli’nin mezar taşı bildiğim kadarıyla Abidin Dino tarafından tasarlanmış- Dino da buradaymış ama ben bulamadım- mezarların içinde en sadesi. Orhan Veli gibi, şiiri gibi… Taşında sadece adı ve ölüm tarihi var. Garip akımının en önemli temsilcisi olan Orhan Veli, şiirde uyağa karşıydı. Fakat Sunay Akın’ın veciz bir şekilde ifade ettiği gibi Şiirden kovduğu uyağın dönüp dolaşıp sonunda mezar taşına konması ne garip: Orhan Veli 1914 – 1950 kaderin garip bir cilvesi olsa gerek, uyaktan burada da kurtulamıyor. https://scan17.wordpress.com/…/10/05/bir-istanbul-guncesi/

http://www.youtube.com/watch?v=Wii3lMBDk3g

Orhan Veli’yi anmak Müşfik Kenter’i de anmaktır biraz…

One comment

  1. ÖRTMENİMMMm, günaydın. Harikasınız. Kaleminize sağlık.Ah ahhh olsada bir puf böreği:))))

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et