Paris gezimizin önemli duraklarından biri de Père Lachaise Mezarlığı idi. Güneşli bir sonbahar gününde gezdik Paris’in bu en büyük mezarlığını. 44 hektarlık bir alana yayılmış olan Père Lachaise 1804’te açılmış. Burası bir mezarlık değil de sanki bir sanat galerisi, bir açık hava müzesi gibi…
Kapısında “Her nefis ölümü tadacaktır” yazmasa da ölümü tadanların sonsuz mekanı… Ünlüsü, ünsüzü, yaşlısı, genci, kadını, erkeğiyle çok büyük bir ölüler şehri… Müzik, resim, edebiyat, felsefe, politikanın son durağı… Napolyon tarafından açılan bu mezarlığın isim babası bir cizvit papazıymış. Burada 300 binden fazla mezar olduğu söyleniyor, yakılanları saymazsak. Bir ölüler şehri dedim ya, bu şehrin anıtları, numaralandırılmış sokakları, çok ziyaret edilen yerleri olduğu gibi, unutulmuşları da var.
Devlet büyüklerimizden birinin bir sempozyumda “sorunlu şahıs” olarak sözünü ettiği, sosyolojinin bir bilim dalı haline gelmesinde büyük katkıları olan, Auguste Comte,
Mezarı ziyaretçileri tarafından öpücüklere boğulmuş İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair Oscar Wilde,
Opera sanatçısı Maria Callas’ın sembolik mezarı,
Sokakta doğduğu için kaldırım serçesi olarak ünlenen, 10 ekim 1963’te hayatını kaybettiğinde sürdürdüğü hayat yüzünden Katolik Kilisesinin cenaze töreni yapmayı reddettiği fakat Père Lachaise’e defnedilmesi sırasında 100 bin kişinin kendisini törenle uğurladığı Edith Piaff’ın mezarlarını görecek kadar zamanım yoktu ne yazık ki…
Hatta biz Moliere’i ararken iki kadının yerini sorduğu, The Doors’un 27 yaşında hayatını kaybeden solisti Jim Morrison’un mezarını da görmedim.
Ziyaret ettiklerim:
- Romanın Sheakespear’ı olarak anılan; Vadideki Zambak, Goriot Baba gibi romanların yazarı Honore de Balzac da burada. Çocukluğu yetimhanelerde geçmiş, başarısız birkaç ticari deneyimi bulunan ve borçlarından kaçmak için hizmetçisinin adını kullanan günün büyük bir bölümünü yazarak geçirmiş ve günde kırk fincan kadar kahve içtiğinden aşırı kahve tüketiminden öldüğü söylenen büyük yazar Balzac, 20 Mayıs 1799’da geldiği dünyadan 18 Ağustos 1850’de ayrılmış.
- Fransız romantiklerinden oyun yazarı ve şair Alfred Musset (1810-1857),
- Henüz 39 yaşındayken Paris’te hayatını kaybeden Frederic Chopin burada ebedi uykusunda. Romantik akımın en önemli bestecilerinden ve piyanistlerinden Chopin, diri diri gömülmekten çok korktuğundan, öldüğünden emin olunması için kalbinin sökülmesini vasiyet etmiş. Ölümünden sonra vasiyeti gereği kalbi çıkarılarak ablası tarafından Polonyo’ya götürülmüş ve Varşova’daki Kutsal Haç Kilisesi’nin sütunlarından birinin içine yerleştirilmiş. Chopin, cenazesinde kendi bestelediği Cenaze Marşı’nın değil Mozart’ın Requiem’inin çalınmasını istemiş.
- Kendisini ilk olarak ilkokul kitaplarımızdaki “Karga ile Tilki”den tanıdığımız ünlü fabl yazarı La Fontaine’e karıncanın da selamını söyledim tabii. “Paris’e gidersen La Fontaine’e selam söyle.” diyen karıncanın selamı da üzerimde kalmasın diye…
- Moliere ve La Fontaine yan yanalar. Hastalık Hastası, Scapin’in Dolapları, Cimri, Kibarlık Budalası gibi oyunlarıyla tanınan Moliere (1622-1773), başrolünü oynadığı Hastalık Hastası oyununda sahnede fenalaşıp yere düşüyor. Verem olan yazar, yine de oyununu tamamlıyor. Fakat oyundan birkaç saat sonra yeniden fenalaşarak 51 yaşında bu dünya sahnesinden ayrılıyor.
- Louvre Müzesi’nin U şeklindeki binasının bir kanadına adı verilen ve müzenin ilk müdürü Baron Denon da burada son uykusunda.
- Louvre Müzesi’ni gezerken gördüğüm, Fransız romantizminin ikonlarından sayılan Medusa’nın Salı adlı tablonun ressamı, Jean-Louis André Théodore Géricault, burada tesadüfen karşıma çıktı. Aklımda kaldığına göre bu tablonun oldukça ilginç bir hikâyesi vardı. Géricault’un henüz 27 yaşındayken yaptığı 4,91 x 7,16 boyutlarındaki bu tablo, Senegal açıklarında batan bir Fransız gemisinden kurtulan mürettebatın kaza sonrası yaşadıklarını betimliyor. Ressam, iki kazazedeyle görüşerek çizdiği bu tablonun gerçekçi olması için kazada ölenlerin cesetlerini morgda incelemiş. Mezarının bize bakan yüzünde Medusa’nın Salı yapılmış.
- Isparta yarı açık cezaevinden 1981’de firar ederek Paris’e giden ve üç yıl sonra burada vefat eden Çirkin Kral Yılmaz Güney 62 Nolu Division’daydı.
- 2000’de Paris’te sürgündeyken hayatını kaybeden Ahmet Kaya’nın mezarı 71. Division’da yer alıyor .
Diğer mevsimlerde nasıl olduğunu bilmiyorum ama bu mezarlığa sonbahar çok yakışmıştı. Karmakarışık duygularla çıktım Père Lachaise’dan yalan dünyaya karışmak için.




Devlet büyüklerimizden birinin bir sempozyumda “sorunlu şahıs” olarak sözünü ettiği, sosyolojinin bir bilim dalı haline gelmesinde büyük katkıları olan Auguste Comte,
Mezarı ziyaretçileri tarafından öpücüklere boğulmuş İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair Oscar Wilde,
Opera sanatçısı Maria Callas’ın sembolik mezarı,
Sokakta doğduğu için Kaldırım Serçesi olarak ünlenen 10 Ekim 1963’te hayatını kaybettiğinde sürdürdüğü hayat yüzünden Katolik Kilisesinin cenaze töreni yapmayı reddettiği fakat Père Lachaise’e defnedilmesi sırasında 100 bin kişinin kendisini törenle uğurladığı Edith Piaff’ın mezarlarını görecek kadar zamanım yoktu ne yazık ki…
Hatta biz Moliere’i ararken iki kadının yerini sorduğu, The Doors’un 27 yaşında hayatını kaybeden solisti Jim Morrison’un mezarını da görmedim.
Ama, Alfred Musset, Honore de Balzac, Chopin, La Fontaine, Moliere, Théodore Géricault, Denon ve Çirkin Kral Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret ettim. Diğer mevsimlerde nasıl olduğunu bilmiyorum ama bu mezarlığa sonbahar çok yakışmıştı. Karmakarışık duygularla çıktım Père Lachaise’den yalan dünyaya karışmak için.












[…] ← CAHİT SITKI TARANCI (4 Ekim 1910 – 12 Ekim 1956) ÖLÜ ÜNLÜLER ŞEHRİ : Père Lachaise Mezarlığı → […]