RODEONUN KALBİ CALGARY’DE ATAR

Karlı buzlu dağları, zümrüt yeşili gölleri, rüya alemindeki bulutları; Banff’ı, Canmore’u, ardımızda bırakıp Calgary’e geldiğimizde öğle saatleriydi. Arabayı bir sokak arasına park ederek şehrin kalbinden geçen Bow nehrinin kenarında yürümeye başladık.

Şehrin simgelerinden Peace Bridge (Barış Köprüsü), tüm endamıyla karşımıza çıkıverdi. Bu köprü, yayaların kullanımı için inşa edilmiş.  Adı “Barış” ama başlangıçta halk arasında tepkiye yol açmış. Çünkü köprünün tasarımı Kanadalı olmayan (İspanyol) bir mimar tarafından yapılmış. Bir kısmının yurt dışında inşa edilmesi, bütçenin dikkate alınmaması, büyük maliyetlerle yapılması bu tepkinin nedenlerinden… Ne de olsa halk bilinçli, verdiği verginin hesabını soruyor. Bizde öyle mi ya demeden duramıyorum yine… Geçmediğimiz köprünün, yolun parasını ödediğimizi bilseler ya da onlar bizim yaşadığımız hayatı yaşasalar neler olurdu kim bilir?

Neyse siyaset yapmaya gerek yok. Keyfimize bakalım. Köprü 2012’de açılmış. Başlangıçta tepkili olan halkın da daha sonra sempatisini kazanmış. Doğrusu bizim de sempatimizi kazandı. Vay be adamlar ne köprüler yaptırıyor demedik ama yine de köprüde birkaç hatıra fotoğrafı çektirdik.

Peace Bridge

Bir milyon iki yüz bin üzerindeki nüfusuyla Alberta eyaletinin en büyük kenti ünvanını taşıyan Calgary’nin Kelt dilindeki anlamı “çayır kenarı” imiş. Sözcüğün anlamını bilmeseniz bile şehrin kalbinden geçen Bow nehrinin kıyısındaki yeşil çayırlarda  yaptığınız kısa bir yürüyüş bile size bir fikir verebilir doğrusu. Calgary’nin içinden geçen bir başka nehir daha var. Adı: Dirsek. Güney Alberta’nın yerli halkları, Bow Nehri ve Dirsek Nehri tarafından yapılan keskin viraja atıfta bulunarak Calgary bölgesinden “dirsek” olarak bahsediyorlarmış. İki nehrin kucaklaştığı bir şehir olan Calgary, Metis adı veri verilen yerlilerin de anavatanı aynı zamanda…

Calgary, yüz küsur yaşında bir şehir. Kanada’nın doğusundan en batısına ulaşımı sağlayan Kanada Pasifik Demiryolu’nun duraklarından biri olunca gelişmeye başlamış. Şehrin ekonomisi, Alberta’da petrolün bulunmasıyla daha da gelişmiş. Bu nedenle buradaki şirketlerin büyük kısmı petrol endüstrisi ile ilgili. Biz de Calgary’den Royal Tyroll Müzesine giderken yol kenarında irili ufaklı birçok petrol kuyularını gördük.  Sanki Dallas’taymışız gibi…

Calgary, Banff Ulusal Parkı’na yakın olması nedeniyle yıl boyunca bir turizm merkezi olarak cazip bir şehir… Son yıllarda dünyanın en yaşanılabilir şehirleri arasında ilk on içindeymiş. Şehrin belediye başkanı Kanada’nın tek Müslüman belediye başkanıymış. Adam, üstelik gay. Kanadalılar insanın cinsel eğilimlerine bakmıyorlar,  o görevi yapıp yapamayacağına bakıyorlar.

Bow nehrinin kıyısında, yeşilliklerin arasında yaptığımız yürüyüşten sonra, arabamızı park ettiğimiz yerden alarak nehir üzerindeki bir başka köprüden karşıya geçerek bir otoparka girdik. Arabayı bıraktıktan sonra şehrin merkezindeki sokaklara daldık.

Şehir,  bize gitme, Kal-gari, diyorsa da Calgary’yi gezmek için yarım gün zamanımız vardı. Göreceğimiz yerleri daha önceden araştırdığım için nokta atışı yapmaya karar verdik.

Plus 15 Skywalk : +15, Şehir merkezindeki caddelerde yüksek binaları birbirine bağlayan üst geçitler göze çarpıyor. Bu geçitler, sıcaklıkların sıfırın altına düştüğü zamanlarda karlı buzlu kaygan kaldırımlardan, düşen buzlardan kaçınmak için yapılmış.  Neden “+15” olduğuna gelince… Gökdelenlerin ikinci katlarını birbirine bağlayan bu üstgeçitler, 15 feet yüksekliğinde olduğu için Plus 15 Skywalk adını almış. Şehir merkezinde yer alan bu üst geçitleri kullanarak, hiç sokağa inmeden 18 kilometreden fazla gezilebiliyormuş.

Calgary Tower: Bu kulenin bir benzerini Toronto’da görmüştüm. Olimpiyat meşalesini andıran bu kuleye çıkmaya zamanımız olmadı ama uzaktan da olsa görme fırsatımız oldu.

Çin Mahallesi : Şehir merkezinin kuzey kenarında yer alan Çin Mahallesi’nden de şöyle bir geçtik. Pekin’deki Cennet Tapınağı’ndan ilham alan Calgary Çin Kültür Merkezi’ni ve Dragon City Alışveriş Merkezi’ni göremedik ama bir pasajdaki  Çin dükkanlarından incik boncuk aldık.

Bir sokak köşesinde Van Gogh ile de karşılaştık. Biraz daha ilerleyince kovboy malzemeleri satan bir bir dükkanın önünde karşılaştığımız atın da gönlünü almayı ihmal etmedik. Calgary’nin bulunduğu bölgede, aynı zamanda büyükbaş hayvancılık merkezi olduğu için şehirde rodeo teması ağır basıyormuş ve  her temmuz ayında bir rodeo festivali düzenleniyormuş. On günlük bu etkinlikte geçit törenleri, sahne şovları ve dünyanın en büyük rodeolarından biri gerçekleşiyormuş. Buraya cowgary de demek mümkün… 

Fazla zamanımız olmadığından

  • TIME Dergisi’nin ” Dünyanın 2019 Yılının En Harika 100 Yeri ” listesinde yer almış Calgary Merkez Kütüphanesini;
  • Ünlü “Beş Heykel”iyle, açık büyük bir buz pateni pistiyle, göletiyle şehir halkını kendine çeken  Olympic Plaza’yı;
  • Şehrin en ünlü parklarından olan Prince’s Island Park’ı ;
  • Dünyanın en iyi hayvanat bahçelerinden biri olarak öne çıktığı iddia edilen Calgary Zoo’yu,
  • Calgary’nin en eski parklarından biri olan St. Patrick’s Island Park’ı
  • Modern Calgary şehrinin doğum yeri olarak kabul edilen Calgary Kalesi’ni (Fort Calgary), görmeye zamanımız yetmedi.

İçinde yemyeşil çalılıklar, göletler, çeşmeler olan The Core Alışveriş Merkezi’nin 4. katındaki Devoniyen Bahçeleri’ni gördük. Alışveriş merkezinde yer alan bu botanik bahçesinin özelliği kapalı bir alanda ziyaretçilere parktaymış duygusu yaşatması. Calgary gezimizin son durağı olan Devoniyen Bahçeleri’ni gezdikten ve alışveriş merkezinde güzel bir yemek yedikten sonra havaalanına gitmek üzere yola çıktık.

Calgary gezisi, benim için çok güzel ve anlamlı bir geziydi. Oğlumun mezuniyet töreni öncesi, Kanada’nın ortalarına doğru yapmış olduğumuz bu şahane gezinin hatırası bana ömrümün sonuna dek eşlik edecek.

2 comments

  1. Sanki tekrar geziyormuş hissine kapıldım. O derece akıcı, insanı içine alıp oralara götürüyor ama diğer yandan da yazı bitince memlekete dönüyorsun 🙂

CALGARY / BANFF GEZİSİ   – Seyhan Can'ın Sayfası için bir cevap yazın Cevabı iptal et